Bozkırdan geliyorum, diyecektim iki ay önce Cinnah Caddesi, Karyağdı Sokak'tan döndüğümde. Alışık olmadığım otel kültüründen bahsedip, bana işi olan hizmeti veren görevlilere estağfirullah diyen acemiliğimden ve otel içi kendini değerli hissetme yanılsamasından bahsedecektim. Ankara'nın havasını sevmiş olmanın garipliğinden söz edecektim. Her yere yürüdüğümden. Dost'un önünde buluşalım ünsiyetinden vesaire. Diyemedim.
Yirmili yaşların tam ortasında sayılırım. Hayati kararların bir kısmının çoktan alınmış olduğu ve kalanının da çok yakında alınacağı zamanlardayız. Bu zamanlarda, internet güncelerine yakışan, kişinin kendini anlatmadaki pervasızlığı yitmiş oluyor belli ki. İnsan gençliğinden emin olamıyor, insan yetişkinliğinden şüphe ediyor ve ben yetişkinlik çabalarından ve tavırlarından bıkıyorum. İş hayatının zalim dokusuna törpü değil zımpara demek yakışıyor ve daha bir sürü şey oluyor.
Ama yirmili yaşlarımın ortasında olduğum bu çağda, beklemediğim icatların çıktığı bu çağda, yazmak, kendini anlatmak eskisi gibi olamıyor. Anlatması zor oluyor, fakat galiba ihlas gerekiyor.
Bozkırı anlatamadım; bırakınız bu mektup ateşlere atılsın.
ilk önce bu güçlü metne ses vermek istedim. sonra anlatının kendisine. "burası bir adam"* gibi değil de "burası bir ses" gibi.
YanıtlaSilteşhir değil burada yapılan, yaptığımız... konuşamadıklarımızı konuşma çabası. ya da "midasın kulakları eşşek kulakları".
sadece yaştan dolayı, bütün kadınların düştükleri yirmi beş ve otuz beş yaş arasındaki karadelikten dolayı bunları hissediyorsunuz. üstelik, bir de okul hayatı bitti ve bir eşikten daha geçtiniz. oysa ruhunuz aynı ruh. biraz daha fazla okumuş, biraz daha seyretmiş.
on yıl taksitle ev, tatil kredisiyle seyahata çıkmak yerine bize bozkırı anlatın siz. bir dost tavsiyesi olarak; böylesi daha doğru, daha güzel.
okul hayatım hiç bitmesin için gayret ediyorum verbumnonfacta. hayat bir okuldur tadında değil, ciddi ve resmi anlamda. hürmetler.
YanıtlaSil